25 Kasım 2013 Pazartesi

ZEZE’NİN MACERALARI - Şeker Portakalı – Güneşi Uyandıralım ve Delifişek



ZEZE’NİN MACERALARI

Bu haftaki yolculuklarımda Brezilyalı yazar Jose Mauro de Vasconcelos'un üç kitaptan oluşan Zeze’nin maceralarını okudum. Yazarın kendi yaşam kesitlerinden yola çıkarak yazdığı bu 3 eserde birbirinden güzel ve birbirinin tamamlayıcısı.

Şeker Portakalı – Güneşi Uyandıralım ve Delifişek


Jose Mauro de Vasconcelos Hakkında:
Brezilyalı yazar Jose Mauro de Vasconcelos, 1920'de Rio de Janeiro yakınlarında, Bangu'da doğdu. Çok yoksul olan ailesi, onu Natal kasabasındaki amcasının yanına yolladı. Orada dokuz yaşındayken Potengi Irmağında yüzmeyi öğrendi ve hep günün birinde yüzme şampiyonu olmanın hayalini kurdu. Liseyi Natal'de bitirdikten sonra iki yıl tıp öğrenimi gördü. Öğrenimini yarıda bırakıp yeni hayaller peşinde Rio de Janeiro'ya döndü. İlk işi, hafif siklet boks antrenörlüğü oldu. Yaşamı boyunca çeşitli işlerde çalıştı, bu onun yazarlığına büyük katkılar sağladı. İlk kitabı "Yaban Muzu" 1940'ta yayımlandı. 1945'te yayımlanan "Beyaz Toprak" adlı romanı çok beğenildi. Daha sonra "Evden Uzakta" (1949) ve "Kırmızı Papağan" (1953) romanlarını yazdı. "Kayığım Rosinha" (1961) ile ününün doruğuna çıktı. En ünlü kitabı "Şeker Portakalı" (1968) on iki günde yazılmıştı. "Ama onu yirmi yıldan fazla yüreğimde taşıdım," der yazar. Bu kitaptaki küçük Zeze'nin serüvenleri "Güneşi Uyandıralım" (1974) ve "Delifişek" (1963) adlı romanlarında sürer. Bu ünlü yazar 1988'de öldü.

ŞEKER PORTAKALI - Jose Mauro de Vasconcelos - 13 Kasım 2013
Çok yoksul bir ailenin zeki ve haşarı çocuğu Zeze’nin yaşamı. İşsiz baba, kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenen abi ve abla ve en küçükleri Luis. Anne çalışıyor, baba işsiz. Aile fertleri Zeze’yi anlamıyor. Zeze yaptığı yaramazlıklarla tüm mahalleye zarar veriyor ve sık sık dayak yiyor. Kendisini “Şeytanın Vaftiz Oğlu” sanıyor. Yeni taşındıkları evde şeker portakalı fidanı ile konuşmaya başlıyor, onunla dertleşiyor ve ona içini döküyor. Edmundo dayısından çok şey öğreniyor. Okulda çok başarılı ve öğretmeni onu çok seviyor. Çirkin öğretmeninin masasındaki vazoda çiçek olmamasına çok üzülüyor ve ona çiçek götürüyor. Ama çiçekleri bir bahçeden ve her gün birer tane kopararak alıyor. Bu ortaya çıkınca ve öğretmeni kızınca “ Yeryüzü ulu tanrının dolayısıyla yeryüzündeki her şey de tanrınındır” bu yüzden aldım cevabı veriyor. Ayrıca öğretmeninin verdiği böreği kendisinden daha fakir öğrenciyle paylaşıyor. “Sahip olduğun en az şeyi bile senden yoksul olanla bölüş” hayat felsefini annesinden öğrendiğini anlatıyor.
Tanıştığı bir sokak şarkıcısı ile dost oluyor ve onunla şarkı söyleyip şarkı sözü satıyor. Zaman zamanda ayakkabı boyacılığı yapıyor. Yılbaşı gecesi hiç hediye alamadıkları için üzüntüsünden babasına kötü şeyler söylüyor, babası da bunu duyunca çok üzülüyor. Bunun üzerine Zeze dışarı çıkıp ayakkabı boyayarak basına puro hediyesi alıyor. Böylesine de duygusal bir çocuk.
Arabaların arkasına takılarak hızla gitme oyunu esnasında birisiyle tanışıyor ve önce ondan dayak yiyor ama sonra çok iyi bir dost oluyorlar. Onunla çok sık vakit geçirmeye başlıyor ve bundan çok mutlu oluyor. Babasından yediği bir dayak sonrasında intihar etmeyi düşünüyor ama bu Portekizli engel oluyor. Kendisini evlat edinmesini istiyor ama Portekizli arabasıyla trenin altında kalarak feci bir şekilde ölüyor. Bu ölüm Zeze’yi çok etkiliyor, yaşamdan koparıyor. Kendi içinde bir savaş başlıyor. Bu Zeze’nin büyüme süreci. Şeker Portakalının çiçek açtığını öğreniyor ama artık bu önemli değildir. Yaşadığı büyük acı Zeze’yi olgunlaştırmıştır.
GÜNEŞİ UYANDIRALIM - Jose Mauro de Vasconcelos - 18 Kasım 2013
Şeker Portakalı'nda olduğu gibi Zeze afacanlıklarına devam ediyor, fakat bu sefer ailesinin yanında değil. Daha iyi şartlarda yaşasın ve okusun diye koruyucu bir ailenin yanında. Bu romanda Küçük Şeker Portakalı yok onun yerine yüreğine koyduğu sevgili kurbağası var. Zeze’nin Gözlerinin içi yine ışıl ışıl, yüreği yine sevgi dolu. Hüzünleri, biraz daha büyümüş bir çocuğun hüzünleri. Zengin ve aşırı alıngan bir aile tarafından evlât edinilmiş. Ama Zeze, yeni babasının iyi niyetine karşılık vermiyor. Evdeki biricik dostu, aşçı Dadada. Bir de düşlerindeki, yeri doldurulamayan, yüreğine kadar sokulup yerleşen kurbağa ve bir filmde görerek gerçek babasının yerine koyduğu ünlü Fransız şarkıcısı Maurice Chevalier. Yeni ailesiyle yaşadığı alışma süreci, okulunda yaşadıkları, onu anlayan tek kişi olan peder Fayolle, Adam, Maurice, Tarzan gibi niceleriyle beraber paylaştığı dünyası ve Zeze'nin ilk aşkı keşfetme serüveni. Çok parlak bir öğrenci olan Zeze, sırılsıklam âşık oluyor. O güne kadar herkesi kızdıran, kimi de tehlikeli şeytanlıklar yapan bir çocuk. Çocukluğunun sonu, yeniyetmeliğin ilk adımları.

Kitaptan anekdotlar:

Odama gelip bana iyi geceler dileyen bir babam olsun isterdim. Elini başıma koyan bir baba. Odama giren, üstüm açılmışsa uyandırmamaya bakarak üstümü örten. Bana iyi geceler dileyerek yanağımdan öpen."

Baba bu işte. Gününü ağır bir çalışmayla geçirdi. Çok yorgundu ama yine de bana iyi geceler dilemeye geldi. Baba bu işte.

Bir çocuk yüreği, unutur ama bağışlamaz.

Kör olasıca pis ihtiyar! Yukarıya çıkmak ve bunca güzel şeye bakmakta ne kötülük var? Bu bunaklar zavallı bir çan kulesinden korkuyorlarsa çok yükseklerde olan gökyüzüne nasıl varacaklar?
Yüreğimizde doğan güneşten. Umutlarımızın güneşinden. Düşlerimizi de uyandırmak için göğsümüzde uyandırdığımız güneşten.
Sonuçlarına katlan. İnsan kendi neden olduğu şeyden ötürü hiç yakınmamalı. Cesaret!
Kimse kaçınılmaz sondan kaçamaz.


DELİFİŞEK - Jose Mauro de Vasconcelos - 24 Kasım 2013
Bu kitapta Zeze 19-20 yaşlarında bir delikanlıdır. Bu kez yanında ne şeker portakalı var, ne kurbağası, ne hayali babası, ne de hüzünlü bir şekilde ayrıldığı Portuga'sı. Delikanlılık çağının sorunları, aşka kapılan yüreği, ailesi uğruna vazgeçtikleri ve korkularıyla Zeze duygusallığın doruğunda Tam olarak bir baltaya sap olamamış durumda, önce okula kaydolmuş, ama bırakmış. Bazı işlerde çalışmış, sonra bırakmış. Ailesiyle hala mutsuz. Yine aşık oluyor, ama onunla da tam mutlu olamıyorlar.( çevre baskısından dolayı) Babasına verdiği sözden dolayı aşkından vazgeçişi. Babaların çocukların yaşamına, aşklarına karışması ve kendini bulma süreci.

Kitaptan anekdotlar:

“Ayağımıza bir parça çamur bulaşması günün birinde toprak olacağımızı hatırlatır.”

“Mademki yaşıyordum, daha da büyük acılara katlanmak zorundaydım.”

“Sustum. Düşüncelerle yaşamak daha iyiydi.”

“İnsanın kendini bulması uzun sürer.”

“Bütün hayatım boyunca böyle olmuştu. İstediklerim, artık onlara sahip olamayacağım zaman karşıma çıkıyordu.”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder