19 Kasım 2013 Salı

PATRİCK SÜSKİND VE 5 KİTABI

Ankara-İstanbul yolculuklarının ve İstanbul’da servis yolculuklarının en keyifli yanı bol bol kitap okuyabilme imkanı sağlaması oluyor.
Her gün 1,5 saat sabah 1,5 saat akşam servis yolculuğunda ve Ankara’ya gelişlerde okuduğum kitaplar hakkında burada bir şeyler yazmaya çalışacağım.

Bu hafta boyunca kurgularına hayran olunan bir yazar olan Patrick Süskind’e ait 5 kitabı okudum. Zaten başka kitabı da yok. Koku adlı kitabıyla ve bunun sinemaya uyarlanmasıyla ülkemizde tanınan Süskind’in diğer kitapları Koku kadar başarılı olmasa da okumaya değer.

Önemli felsefi ve psikolojik olayları eğlenceli ve hatta ciddiyetsiz olarak tabir edilen bir dille kurgularına aktaran, kitapları yirmiden fazla dile çevrilen ve sinemaya uyarlanan Alman yazar ölmeden klasikleşenlerden. Fotoğrafının çekilmesine asla izin vermiyor, ödülleri reddediyor ve röportaj vermiyor

Koku ( Bir katilin öyküsü) 8 Kasım 2013Olay 18.yüzyıl Fransasında geçiyor.
Tüm insani duyum ve duygulardan yoksun ancak kokulara karşı çok duyralı, her konuyu ayırt edebilen, istediği kokuyu elde etmek için cinayet işlemekten bile çekinmeyen Grenoulle’nin hikayesi. Herkesin, herşeyin kokusunu almakta usta olan Grenoulle bir gün kendi kokusunun olmadığını öğrenince dünyası değişiyor. Kendisi için insanmış izlenimi verecek bir kokunun peşine düşüyor ve bunun için seri cinayetler işliyor.



Güvercin 11 Kasım 2013
Hayat ne kadar ince ayrıntısına kadar planlanmış olursa olsun, sıradan bir güvercin bile her an bunu yerle bir edecek kadar kırılgan olabiliyor.
Sağlam temeller üzerinde inşa edildiğini varsaydığımız hayatlarımız aslında ne kadar da yara almaya açıklar.



Üç Buçuk Öykü – 12 Kasım 2013
İlki, ciddiye aldığın bir eleştiriyle ( resimlerinde derinlik yok) kendine, inancına yapabileceklerini anlatan bir ressamın hikayesi. İçine düştüğü bunalımdan ve derinlik arama uğraşından sonra intihar ediyor.
İkincisi bir satranç oyunu üzerinden özgüveni anlatıyor.
Üçüncüsü dünyanın midyeleşmesi teorisi üzerinden çaresizliği anlatıyor.
Buçuğu da okuduğumuz en güzel kitapla başlayan kendine bakış mevzusu.
Öyküler kısa, etkileri uzun!

Kontrbas 13 Kasım 2013
Orkestrada Konrtbas’ın hep arka planda kaldığını, buna mahkum olduğunu bu yüzden de çalanında hep arka planda kaldığını anlatıyor. Bu arada bir orkestranın kontrbassız var olamayacağını iddia ediyor. Sevdiği kadının kendisini fark etmemesini çaldığı enstrümana bağlıyor.
Kendisini fark ettirebilmek için sevgilisine opera da Sarah diye bağırmayı planlıyor.
Bunu yaptı mı bilemiyorum ama bana kalırsa bunu yapacak bir karakter değil…)))
Hayatın çelişkilerden ibaret olduğunu, kontrbasının başında oturan bir müzisyenin monologunda anlatmış yazar. Hayatını, koskoca cüssesiyle kendini adadığı kontrabasıyla yücelten sonra da yine kendi hayatının anlamsızlığını bu işe yaramaz alet üzerinden kavrayan kontrabasçının gel-gitleri, ne seninle-ne sensiz halleri çok tanıdık gelecek! Bu eser tiyatroya da uygulanmış.

Bay Sommer'in Öyküsü – 17 Kasım 2013
Büyümekte olan bir çocuğun gözüyle hayatın ikiyüzlülüğünün keşfi yürek burkan bir şekilde anlatılıyor. Sürekli ağaçlarda yaşayan kahramanımız hayatın adaletsizliğine isyan edip intihara kalkışınca yüksek bir ağaçtan atlamaya kalkıyor. Ancak Bay Sommer’i aşağıda görünce atlamaktan vazgeçiyor.
Büyüyen bir çocuğun gözünden dünyayı ve dolu yağarken bile yürüyen, kimseyle tek kelime etmeyen ve sabah erkenden akşam geç saatlere kadar yürüyen Bay Sommer’i anlatıyor. Bir çocuğun dünyaya ve insanlara bakışı, değerlendirişi, hayalleri ve kızgınlıkları anlatılıyor bu öyküde.
Sonunda yaşlı Bay Sommer Gölde intihar ediyor ve bunu yalnızca kahramanımız görüyor. Hiç bir şey yapamıyor ve kimseyle bunu paylaşmıyor. Nereden geldiği bilinmeyen Bay Sommer’in nereye gittiğini de bilen olmuyor!!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder