26 Kasım 2013 Salı

KORKUNUN ROMANI - TEK KANATLI BİR KUŞ - YAŞAR KEMAL


Korkunun Romanı
Tek Kanatlı Bir Kuş – Yaşar Kemal
25 Kasım 2013


Edebiyatımızın en büyük ustalarından Yaşar Kemal’in bu kısa ama destansı romanı tam da günümüze ışık tutuyor. Bugünlerde toplumun her katmanını saran korkuyu ustaca işlemiş bu romanda. Neden olduğunu bilmeden korkmak, korkuların en büyüğü olsa gerek.
Halkının neden terk ettiği bilinmeyen, gizemli karanlık bir kasaba, bu kasabaya atandığı halde gidemeyen bir posta müdürü, yalnızlığın timsali bir istasyon şefi, "Alamancı" bir genç kadın...Ve bütün fantastikliğine karşın son derece gerçekçi gelen bir dünya...
Tek Kanatlı Bir Kuş romanı, okuru 1960’lı yılların Anadolusuna götüren tarihi bir belge.
Tek Kanatlı Bir Kuş, insanların kanatlarının kırılmasının, onların uçamayacak hale getirilmesinin öyküsünü anlatıyor.
Tek Kanatlı Bir Kuş romanında, Yokuşlu kasabası sakinlerinin üzerine kaya düştüğü iddia ediliyor fakat kasaba sapasağlam yerinde duruyor. Kim bilir, belki de kasaba sakinleri korku içinde yaşamaktansa başka bir diyara göç etmeyi seçmiştir. “Bir kapı açıp” sessiz sedasız göçmüşlerdir.
Tek Kanatlı Bir Kuş, posta müdürü Remzi Tavdemir ile Melek Hanım’ın tren yolculuğu ile başlıyor. Tayinlerinin çıktığı Yokuşlu kasabasına gitmek üzere trenden inen çift etrafta yol soracak kimseyi bulamıyor ve roman boyu sürecek bekleme eylemi işte bu istasyonda başlıyor.

Saatler süren beklemelerinin ardından istasyon şefi Sadrettin Bey geliyor fakat haberler iyi değil. Onlara Yokuşlu kasabasında artık kimsenin yaşamadığını, başka bir kasabaya atanmak üzere Ankara’ya gitmeleri gerektiğini ısrarla anlatıyor. “(…) sen Yokuşluya gitme. Gidemezsin, gidemeyeceksin.” “Yokuşlu yok artık. Kasaba dağıldı.”
Sadrettin Bey, onlara Ankara’ya gitmeleri gerektiğini söylüyor. Çünkü dertliler devasını bu şehirde bulur. Çözüm Ankara’da aranır. Bunu herkes bilir.
İstasyon şefinin dediği gibi; Yokuşlu kasabası artık gidilemeyecek, hiçbir zaman ulaşılamayacak yer olmuştur. Fakat henüz korkunun esiri olmamış Remzi Bey başlangıçta pes etmez: “’Olmaz,’ dedi Remzi Bey, ‘olmaz. Yıkılmışsa batmışsa da görmeliyim kasabayı, görmeli öyle geri dönmeliyim.’”
Böylece onları kasabaya götürecek bir araç bulma macerası başlar. Onları kasabanın yol ayrımına kadar götüren şoförün sözleri anlamıdır: “Kimse yaklaşamıyor o kasabaya. Siz amma yürekli adamlarsınız.”
Öyle ya, korkuyu aşmak için yürek gerekir. Ancak “yürekli adamlar” korku duvarını aşarak kasabaya gidebilir. Remzi Bey ile Melek Hanım’ın yanında duran uzun siyah arabadan inen “siyah giyinmiş, siyah kıravatlı ak gömlekli, rugan pabuçları pırıl pırıl”, onlara “söyle vatandaş dileğin nedir?” diye soran adamın kasabaya girememesi bu yüzdendir. Evet, yepyeni arabası-ayakkabıları vardır belki ama cesareti, yüreği yoktur. Bu yüzden onlara “şimdi Ankaraya gidiyorum, siz burada bekleyin, ben bu kasabaya girmenin mutlak bir yolunu bulacağım. Siz hiç üzülmeyin, üzülmeyin ve burada bekleyin” der ve gözden kaybolur. Çare Ankara’da olabilir ama onu arayıp bulacak olan “kim olduğunu biliverdikleri” o adam değil; ta kendileridir.
Kasabanın etrafındaki korku duvarına çarpıp düşen sadece Melek Hanım ve Remzi Bey değildir. Yol sapağında bekledikçe, bu beklemeye başkaları da dâhil olur. Fakat hiçbiri korku duvarını aşamaz, daha doğrusu henüz aşamaz. Peki, kimi, neyi bekliyorlar?
Kitaptaki karakterleri bir araya getiren de daha sonra ayıracak olan da korkudur. Öyle bir korku ki arttıkça efsaneleşir, efsane olup dillere düşerek yayıldıkça artar da artar. Bu korkunun sonucu olarak terk edilen, kuş uçmaz kervan geçmez kasabada insan yiyen kuşlar, ecinniler, herkesi yutan kuyular peyda olur.
Belki Yokuşlu kasabasına gitmek gerçekten mümkün değildir, belki o kasabada yaşamı yeniden yeşertmek hakikaten imkânsızdır. Ama bunu öğrenmenin yolu kuşkusuz yol sapağında bekleyerek gitmek isteyenleri de korkutmak, caydırmak değildir. Ne de olsa: “Savaşan kaybedebilir. Savaşmayan, çoktan kaybetmiştir.”
Tek kanatlı kuşlar uçamazlar, bu doğru. Fakat bazen kanatları sapasağlam olan kuşlar da uçamaz. Onlar uçamayacakları söylenmiştir. Kuşlar uçmadıkça kanatlar körelir. Bir süre sonra gerçekten uçamaz hale gelirler.
Roman 1960’lı yıllarda yazılmış ama sanki biraz da bugünü anlatıyor. Yaşar Kemal’in elli yıl sonra kitabı bastırmaya karar vermesinde belki günümüzün dünyası etkili olmuştur. “Umutsuzluk çağında” etraf tek kanatlı kuşlardan geçilmez. Her yer Yokuşlu kasabasıdır.
Korku imparatorluğunu yıkmak için bir araya gelen yürekleri Taksim’de Gezi parkında görünce ve bunun dalga dalga her yere yayılmasıyla korku saf değiştirdi. Şimdi iktidardakiler yarattıkları bu korku imparatorluğunun yıkılmasından korkmaya başladılar ve bunun önüne geçmek için her türlü şiddete ve sınır tanımaz yeni korkulara başvuruyorlar.
Ancak umuttur korku bulutunu dağıtacak, yerle bir edecek olan ve bu umut artık yeşerdi bundan geri dönüş yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder