4 Aralık 2013 Çarşamba

TUTKUNUN RESMİ - KÜRK MANTOLU MADONNA – SABAHATTİN ALİ

TUTKUNUN RESMİ
KÜRK MANTOLU MADONNA – SABAHATTİN ALİ 9 KASIM 2013


Önyargı ile hüküm vermenin ne kadar yanlış olduğunu çarpıcı bir hikayeyle anlatmış.
En basit insan bile karmaşıktır aslında. Bunu bilmeden yargılamamalıyız.
Eserde güçlü bir tutkunun resmini çiziyor Sabahattin Ali. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.

Sabahattin Ali’nin sözü her şeyi açıklıyor: ”Dünya’nın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz.
İnsanları anlamak çok zordur hemde çok. Ama anlamaya çalışmak çok da zor olmasa gerek.

Romanın baş karakterleri Maria Puder ve Raif Efendi'dir. Raif Efendi içine kapanık, melankolik ve dış dünyaya uyum sağlayamamış bir karakterdir. Hayatı boyunca birçok şeye boyun eğmiş, haksızlığa uğradığında bile buna karşı koyamamıştır. Sevmediği bir kadınla evlenmiştir, bir ailesi vardır. Kendi hayatına kendi yön verememiş, başkalarının istediği bir insan olarak hayatını sürdürmüştür. Hayatında gerçekten yaşadığını hissettiği sadece bir anısı olmuştur ve bunu günlüğüne aktarmıştır.
20'li yaşlarında babasının isteği üzerine gittiği Berlin'de, sanata olan ilgisi sayesinde bir sanat galerisine gider. Galerideki tablolar arasında bir sanatçının otoportresini görür ve tablodaki kadını hiç tanımamasına rağmen platonik olarak aşık olur. Bu tablo onda daha önce hiç hissetmediği duygular uyandırır. Raif Efendi tablodaki portrenin, Andrea Del Sarto tarafından yapılmış "Madonna delle Arpie" isimli tablodaki Madonna'nın portresine benzediğini düşünür. Tabloya o kadar hayran olur ki fırsat buldukça tabloyu görmeye gider, fakat başka gözlerin onu takip ettiğini farketmez. Artık ritüel halini alan bu tabloyu seyretme seansınlarından birinde bir kadın onun yanına gelir. Bu kadın, tablonun sahibi olan sanatçı Maria Puder'dir. Maria, Raif'in tabloya olan hayranlığının farkındadır. Raif ise başta onun kendisiyle alay eden biri olduğunu düşünür. Tablonun sahibi ile konuştuğunu öğrenince ise dünyası bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde değişir.
Maria'nın karakteri Raif'e göre daha dominanttır. Kendisinin bir erkek gibi özgür yetiştiğini, canı ne isterse onu yaptığını Raif'e anlatır. Hatta Raif'i de çok naif bulduğunu dile getirir. İkisi bu özellikleri sayesinde birbirlerini tamamlarlar ve uzun süren bir arkadaşlık başlar. Raif Maria'yı çok sevmektedir fakat Maria'nın kendisine olan hislerinden emin olamaz. Yine de onun her istediğini yapmaya çalışır. İkisi beraber rüya gibi günler geçirirler fakat babasının ölümü yüzünden Raif Efendi Türkiye'ye, eski kasvetli günlerine geri dönmek zorunda kalır.
Maria Puder’le düzenli olarak mektuplaşır. Ancak belli bir zaman sonra Maria Puder, Raif Efendi’ye mektup yazmaz. Raif Efendi kandırıldığını düşünerek bir başka kadınla evlenir ve çocukları olur. Ankara’da bir gün, Almanya’dayken pansiyonunda kaldığı Maria Puder’in akrabasıyla karşılaşır. Ona Maria Puder’le ilgili imalı sorular sorunca Maria’nın on sene önce hastalandığını, hastalığına rağmen bir çocuk dünyaya getirdiğini ve babasının da bir Türk olduğunu öğrenir. Kadının isim vermediği bu Türk’ün kendisi olduğunu anlayan Raif Efendi, kadının yanında olan 8-9 yaşlarındaki kızına bakar. Bir dakika sonra tren hareket eder ve bu şokla Raif Efendi de hatıra defterine bunları yazmaya başlar. Yaşlanıp ölümünün yaklaştığını anladığında, bu güzel günleri kaydettiği defterinin yakılmasını genç iş arkadaşından rica eder. Genç iş arkadaşı da Raif Efendi ile ilgili bu gizemi çözmek ve onu daha yakından tanıyabilmek için defteri okur. Defteri okuyan kahraman-anlatıcı, onun iç dünyasının ne kadar zengin olduğunu anlar. Defteri vermek için Raif Efendi’nin evine gittiği zaman ailesi onun öldüğünü söyler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder