5 Şubat 2014 Çarşamba


KIRIK ÇEMBER  
   Başka Sinema – Beyoğlu Pera Sineması
Yönetmen : Felix Van Groeningen      Oyuncular : Johan Heldenbergh, Veerle Baetens, Nell CAttrysse
4 Şubat 2014 21:30  İstanbul

Birbirine zıt iki karakterin birbirlerine ilk görüşte aşık olmasının hikayesi. Yani Elise ve Didier’nin hikayesi.
Didier içine dönük, yalnız ve romantik bir ateist. Aynı zamanda müzisyen Banjo çalıyor. , Elise ise konuşkan, çılgın, hakikati tercih eden bir dindar. Dövmecilik yapıyor ve  her yanında dövmeler var. ( İnanç ve dövme ?????)

Kızları, ölümcül bir hastalığa yakalanıyor ve çember işte o zaman kırılıyor, çiftin rüya gibi ilişkileri yaralayıcı bir testten geçiyor.
Film boyunca İlişkinin farklı dönemlerine gidip geliyoruz.

Tam benim hayalimi kurduğum bir çiftlik evinde geçiyor.
Müzikler çok çok iyi. Müzikler Country müziğin alt türü olan bluegrass (banjo ve keman kullanımıyla farklılaşıyormuş) türüymüş.

Finaldeki veda sahnesi ise çıkışta gözlerin nemlenmesinin en önemli nedeni olsa gerek.
Ana temalardan birisi : Kontrolünüzü kaybettiğinizde kendinize ve sevdiklerinize zarar verirsiniz…

 Bir Görüş:
Kırık Çember’in hikayesi karakter çatışmasına uygun zemin oluşturacak şekilde yazılmış. Kızlarının kansere yakalanması Didier ve Elise’in mutlu giden birlikteliklerinin üzerine bir karabasan gibi çöküp ikisini de yıpratıyor. Ancak, umutla kenetlenen karakterlerimizi daha zor günler bekliyor. Bir noktadan sonra birbirlerini suçlamaya başlıyorlar ama Didier’in ateist, Elise’in inançlı olması bu ilişkiyi çıkmaza sokuyor. Tanıştıklarında Elise’e Amerika hayranlığından, Amerikan Rüyası’ndan bahseden Didier, gün gelip de çocuklarının iyileşmesinin önüne ket vuranın muhafazakar düşünce yapısının ve dolayısıyla da Amerika’nın olduğunu fark ettiğinde haklı olarak isyan ediyor. Didier’in filmin son bölümüne denk gelen ve kendisi için bir tür boşalma anlamına da gelen etkileyici tiradı, frenleri patlayıp yokuş aşağı giden bir aracı anımsatıyor. Kontrolünüzü kaybettiğinizde kendinize ve sevdiklerinize zarar verirsiniz…

Yönetmen Groeningen, Didier karakteri üzerinden az önce bahsettiğimiz düşünce yapısını eleştirme fırsatını iyi değerlendiriyor. Hikayeye yedirilen Amerikan hayranı bir karakter, 11 Eylül saldırısına yapılan atıf ve aile için umutların yitirilişinde yapılan Amerika vurgusu, ana hikayeyi besleyen unsurlar diyebiliriz. Groeningen, hayat ve ölüm üzerine düşündüren bir dramla kariyerinde önemli bir adım daha atıyor. Duygu sömürüsüne kaçmadan meselesini anlatmabilmesiyle de takdirimizi kazanyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder